ADAK NEDÝR ?


Adak Nedir?

Kiþinin dinen yükümlü olmadýðý halde, farz veya vacip türünden bir ibadet yapacaðýna dair Allah’a söz vermesidir.

Mahiyeti :
Arapça’da nezir (nezr) diye ifade edilen adak fýkýh di-linde, “bir kimsenin dinen yükümlü olmadýðý ibadet cin-sinden bir þeyi kendisi için vâcip kýlmasý”ný ifade eder. Diðer bir ifadeyle “kiþinin farz veya vâcip cinsinden bir ibadeti yapacaðýna dair Allah Teâlâ’ya söz vererek o iba-deti kendisine borç kýlmasý”dýr.

Adakta bulunma, arzu edilen sonuçlarý elde etme veya beklenmeyen kötü durumlardan korunmada Allah’ýn yardý-mýný temin etme gayesiyle baþvurulan dinî bir davranýþ mahiyetinde olup hemen hemen bütün din ve kültürlerde görülmektedir. Özellikle Çin, Japon, Hint ve Ýslâm önce-si Türk kültüründe adaðýn önemli bir yer tuttuðu, bu mahiyette birçok davranýþ ve geleneðin bu toplumlarda yaygýnlýk kazandýðý, benzer davranýþlarýn diðer toplum-larda da sýklýkla görülen bir davranýþ olduðu bilinmektedir.

Çeþitli dinlerin ve milletlerin kültürlerinde ayný ve yakýn telakkilere dayalý olarak aðaçlara ve kutsal sayý-lan yerlere bez baðlamak, ibadet yerlerinde mum yakmak, belli durumlarda belli hayvanlarý kurban etmek, oruç veya perhiz mahiyetinde olmak üzere bazý yiyecek ve içecekler-den, cinsel iliþkiden uzak durmak, istediðine ulaþýncaya kadar bazý zevk ve eðlenceyi terketmek gibi adak türleri-ne rastlanýr. Bu adaklarda dinî-psikolojik sâikler, Tan-rý’ya þükretme veya onun yardýmýný isteme öðesi aðýr ba-sar. Ýslâmiyet öncesi Hicaz-Arap toplumunda da bu sayý-lanlara benzeyen veya onlarýn dýþýnda birçok adak çeþit ve türü vardý. Ýslâm dini insandaki dindarlýk duygusuyla ve ruhî tatmin arzusuyla kýsmen alâkalý bu davranýþý ta-mamen yasaklamamýþ, sadece bazý düzenleme ve sýnýrlamalar getirerek ona kendine has bir þekil vermiþtir.

Kur’an’da deðiþik yerlerde verilen sözde durulmasý, ahde ve akidlere baðlý kalýnmasý (el-Mâide 5/1; el-Ýsrâ 17/34), Allah’a verilen sözün tutulmasý (en-Nahl 14/91) emredilir, yapýlan adaklarýn yerine getirilmesi istenir (el-Hac 22/19). Kiþinin yaptýðý adaða uygun davranmasý iyi kullarýn vasýflarý arasýnda sayýlýr (el-Ýnsân 76/7). Hadislerde de Hz. Peygamber, Allah’a itaat kabilinden adaklarýn yerine getirilmesini emretmiþ, Allah’a isyan veya mâsiyet kabilinden olan konularda adakta bulunulma-masýný, þayet yapýlmýþsa buna uyulmamasýný istemiþtir (Buhârî, “Eymân”, 26-27; Müslim, “Nezir”, 8; Ebû Dâvûd, “Eymân”, 12).

Bazý hadislerinde de Hz. Peygamber’in adakta bulunma-yý hoþ karþýlamadýðý görülür. Meselâ bir hadîs-i þerifte “Adak bir fayda saðlamaz, sadece cimrinin malýný eksiltmiþ o-lur” (Buhârî, “Eymân”, 26; Müslim, “Nezir”, 2) buyurmuþtur. Bu sebeple de Ýmam Þâfiî ve Ahmed b. Hanbel baþta olmak üzere fakihlerin önemli bir kýsmý adak ada-manýn mekruh olduðu görüþündedir. Hanefîler ise Allah’a ibadet ve taat kabilinden adakta bulunmayý mubah görür-ler. Sonuçta bir ibadetin iþlenmesine vesile olduðu için bunu müstehap görenler de vardýr. Mâlikîler adakta bu-lunmayý normalde mendup, þarta baðlý adaðý ise mubah sayarlar.

Konuyla ilgili hadisler ve Ýslâm âlimlerinin görüþle-ri incelendiðinde, kiþinin hiçbir dünyevî menfaat umma-dan sýrf Allah’ýn rýzâsýný kazanmak, ona þükretmek için adak adamasýnda bir sakýnca bulunmadýðý görülür. Kiþinin Allah’ýn takdirinin deðiþmesine vesile olmasý dileðiyle ve ihlâstan uzak, belli þartlara baðlý olarak adakta bulunmasý ise doðru karþýlanmamýþtýr.

Adaklar Allah’ýn takdirini deðiþtirmez. Müslümanýn bunu bilerek, ileride olacak bir þeyin en hayýrlý þekil-de vuku bulmasý dileðiyle Cenâb-ý Hakk’a yalvarmasý, bunu gerçekleþtirmeye vesile olmasý için sadaka ve iba-det mahiyetinde bir adakta bulunmasý itikadî bakýmdan sakýncalý görülmemiþtir. Fakihlerin þartsýz adaðý daha hoþ karþýlamasý, onda ibadet niyetinin daha belirgin olmasý sebebiyledir. Dünyevî bir menfaati konu edinen þartlý adak ise ibadet niyetinden ziyade neredeyse Al-lah’la bir pazarlýk mahiyetini taþýyabileceði için, so-nuçta bir ibadetin ifasý söz konusu edilse bile ihtiyat-la karþýlanmýþ hatta doðru bulunmamýþtýr. Bununla bir-likte, Allah’a isyan ve mâsiyeti içermediði sürece, han-gi grupta yer alýrsa alsýn, adakta bulunulduðunda yerine getirilmesi dinen vâcip görülmüþtür.

Þartlarý
Yapýlan bir adaðýn geçerli olabilmesi için hem adakta bulunan kimseyle hem de adaðýn konusu ile ilgili birta-kým þartlar vardýr.
Adaðýn geçerli olabilmesi için adakta bulunan kimse-nin müslüman, akýllý ve bulûða (ergenlik çaðýna) ermiþ bir kimse olmasý gerekir. Çünkü adakta bulunma, sonucu itibariyle ibadet grubunda yer alýr, bunun için de tam eda ehliyeti gerekir. Fakihlerden, adaðýn geçerliliði için adaðýn ciddi ve hür bir istekle bilinçli olarak yapýlmýþ olmasýný þart görenler de, Hanefîler gibi öfke ve þaka yoluyla yapýlan adaklarý baðlayýcý görenler de vardýr.

Adaðýn geçerliliði için adak konusunda aranan þartlar ise þu þekilde sýralanabilir:

1. Adanan þeyin cinsinden bir farz veya vâcip ibadetin bulunmasý gerekir. Meselâ namaz kýlmayý, oruç tutmayý, sadaka vermeyi, kurban kesmeyi konu alan adaklar geçerli-dir. Hasta ziyareti veya mevlid okutma adak konusu olmaz. Türbelerde mum yakma, horoz kesme, bez baðlama, þeker ve helva daðýtma gibi halk arasýnda görülen adak âdetlerinin Ýslâm’da yeri yoktur.

2. Adanan þey bizzat hedeflenen (maksut) ibadet cin-sinden olmalý, baþka bir ibadete vesile olduðu için farz veya vâcip sayýlan bir ibadet olmamalýdýr. Meselâ abdest almayý, ezan ve kamet okumayý, mescide girmeyi konu alan adak geçerli olmaz.

3. Adanan husus, adayan þahsýn o anda veya daha sonra yapmasý gereken farz veya vâcip bir ibadet olmamalýdýr. Kýlmakla mükellef olduðu namaz, tutmakla mükellef olduðu ramazan orucu adak konusu olmaz.

4. Adanan þeyin meydana gelmesi ve yapýlmasý maddeten ve dinen mümkün ve meþrû olmasý, mal ise adayan þahsýn mülkiyetinde bulunmasý gerekir. Bir kimsenin sahip olma-dýðý malý adamasý geçersiz, sahip olduðundan fazlasýný adamasý halinde ise sadece sahip olduðu kadarý hakkýnda geçerlidir. Ancak bir kimsenin ileride sahip olmasý kuv-vetle muhtemel bir malla ilgili adaðý geçerli sayýlýr. Meselâ ileride miras yoluyla sahip olacaðý malýn adanma-sý böyledir.

5. Adanan fiil Allah’a isyaný, bid’at, günah ve mâsiyeti içermemelidir. Bu takdirde adak geçersizdir.

c) Hükmü
Herhangi bir þart ve zamana baðlanmayan (mutlak) a-daklar, adama anýndan itibaren gerekli hale gelir ve ilk fýrsatta yerine getirilmesi uygun olur. Bir þarta baðlanan adaklarýn da o þartýn gerçekleþmesi halinde yerine getirilmesi gerekir. Þart gerçekleþmeden adak yerine getirilirse geçersizdir; yapýlan ibadet nafile sayýlýr. Meselâ, herhangi iþi olduðu takdirde üç gün oruç tutmayý nezreden kimsenin durumu böyledir.

Yerine getirilmesi gelecek bir zamana baðlanan adak-lar ise, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’a göre bu zaman kaydýna itibar edilmeksizin önceden de yerine getirilebilir. Ýmam Muhammed ile Þâfiîler ve Hanbelîler sadaka gibi malî ibadetlerde ayný görüþü paylaþmakla birlikte namaz, oruç gibi bedenî ibadetlerde vakit gelmeden hükmün sabit olmayacaðý görüþündedir. Onlara göre bu ibadetleri vakti gelmeden ifa etmek adak borcunu düþürmez. Belirli bir tarihte oruç tutmayý nezreden yani böyle adakta bulunan kimsenin o tarihlerde; iyileþmesi halinde üç gün oruç tutmayý adayan kimsenin de iyileþince üç gün oruç tutma-sý vâcip olur. Adaðýn bu tarihlerde özürsüz olarak yeri-ne getirilmemesi günah sayýlýr ve ilk fýrsatta kazâsý gerekir.

Meydana gelmesi istenmeyen bir þarta baðlý olarak a-dakta bulunan þahýslarýn, meselâ yalan söylememeye, kötü bir fiili iþlememeye nezredip bu fiili iþlemesi halinde bir adakta bulunan kimselerin, Allah’a karþý verdiði bu sözde durmasý gerekir. Mesel⠓Bir daha içki içmeyece-ðim, içersem bir ay oruç tutayým” þeklinde adakta bulun-ma böyledir. Fakat istenmeyen þart gerçekleþirse dilerse adadýðý þeyi yerine getirir, dilerse yemin kefâreti ö-der. Hanefîler bu durumda yemin kefâreti ödemenin daha isabetli bir davranýþ olacaðý görüþündedir. Çünkü bu ahidleþme yemin sayýlmaktadýr.

Tasaddukla ilgili adaklarda mekân, zaman ve þahýs i-tibariyle belirleme yapýlsa bile bu belirlemeye uymak gerekmez. Falanca zamanda camiye halý adayan, falanca þehrin fakirlerine tasadduku veya þu yurdun öðrencileri-nin yemeleri için kurban kesmeyi adayan kimse bu baðýþý-ný baþka zamanda baþka yer ve þahýslara verebilir.

Kurban kesmeyi adayan kimse bu adak kurbanýn etinden yiyemeyeceði gibi bakmakla yükümlü olduðu kimseler de (anne ve babasý, dede ve ninesi, çocuklarý ve torunlarý, hanýmý) yiyemez. Þayet yiyecek olurlarsa yediklerinin bedelini fakirlere tasadduk etmeleri gerekir.

Adaktan doðan yükümlülük, yeminde de olduðu gibi kazâî deðil diyânî, yani yargýyý deðil kiþinin dindarlý-ðýný ve Allah’a karþý sorumluluðunu ilgilendiren bir yükümlülüktür. Kul ile Allah arasýnda kalan bir iþ olup dünyevî müeyyidesi yoktur.
Üzerinde malî bir adak borcu bulunduðu halde bunu ödemeden vefat eden kimsenin bu borcu, ödemesi yönünde vasiyetinin bulunmasý halinde terekesinden yerine geti-rilir. Böyle bir vasiyet yok da mirasçýlar mecburiyetleri bulunmadýðý halde adaðý yerine getirmiþlerse, ölen kimsenin adak borcundan kurtulmasý umulur.